Otomobil, özgürlüğün sembolü, kişilik artırıcı, penis ikamesi otomobil hesap vermelidir burada. Colin Cremin
     
%97, yani hep suçlanan şu "insan faktörü" üzerine
İbrahim Akyürek

 
Bazı durumlar vardır ki; o durumun yol açtığı ölü sayısının büyüklüğü kadar, aynı oranda o durum konusunda düşünce, tartışma, örgütlenme sayısı da o kadar büyük olsun istersiniz, beklersiniz. Bu durumlardan bir tanesi savaşlar, diğeri trafik kazaları. Bunlara iş kazaları ve yaygın hastalıklar da eklenebilir. İlk iki alanda en çok gençlerin öldüğünü yazar kitaplar. Otomobil markalarını, modellerini ezbere bilen, sahip olma arzusu ile dolu gençler aslında ölüm makinasına tutkuyla bağlanmış olur. 
Günümüzde artık neredeyse her gazetenin emlak, teknoloji sayfası benzeri otomobil sayfası var. Tüketicinin kışkırtılıp uyarılmasında otomobil reklamlarının araştırılmaya değer etkileri var. Trafikteki ölümler üzerine çıkan haber ve yorumların yönünün şaşmasında, ahmakça haber başlıkları atılmasında otomobil reklamlarının yazılı ve görsel medyada önemli yer (para) tutmasının payı olmalı. Reklam gelirleri pastasının yüzde kaçını araç reklamları kapsıyor? Sadece bu pasta payı yüzünden trafik kazaları üzerine “araştırmacı gazetecilik” den uzak duruluyor mu? 
Öte yandan, hep suçlanan şu sürücü, yaya, yolcu yani kaza istatistiklerindeki oranı ile % 97'lik “insan faktörü” ne yer, ne içer, nasıl yaşar bir öğrensek…


Örneğin;
yaşamaktan bezmiş hissi uyandıran kamyon şoförleri, yolcularını bir mal gibi taşıyan minibüs şoförleri, yol hataları konusunda çok şey bildiklerini sandığımız karayolu işçileri, üzerinde az konuşulan araç kusurlarını ezbere döktürecek oto tamircileri, yolculuk yaparken denk geldiğimiz, evinde otururmuş gibi makamından bize meraklı gözlerle bakan tır şoförleri, ulaşım politikalarının kimlerin hesabına göre yapıldığını açıklayacak olan her şeyin farkında mühendis, devletle kurulan günlük "en sıcak temas" noktası olarak trafik polisleri...
 
Son yıllarda sağlık, gıda, çevre konusunda çok sayıda sorgulayan, uyaran, bilinçlendiren aykırı kitaplar yayınlanıyor. Ancak; trafikte sanatçılar, bilim insanları ve öteki meslek grupları zengin-yoksul demeden kendi iç listelerini oluşturacak kadar önemli kayıplar veriyor. Buna karşın kazaların yarattığı sonuçları, nedenleri ortaya serecek sanat ve edebiyat eserleri, belgesel ve araştırma ürünleri, köşe yazıları küçük bir kitaplığı doldurmayacak kadar yetersiz, daha doğrusu yok dedirtecek kadar az. Bu küçük kitaptaki yazıları bu yokluğa bir tepki olarak kabul edin. 

Fotoğraf: İbrahim Akyürek (Zonguldak'ta bir trafik haftası kutlaması)

İbrahim Akyürek "Hayatımız Trafik" kitabının önsözü  

                   

Ölmeden önce 
Trafik kazalarının nedenleri ve ulaşım politikası konusunda hemen okunması gereken ilk on üç kitap : 6
1-Otomobilin Ekolojisi Peter Freund-George Martin
2-İnsan ve Otomobil, Erdoğan Özkale
3-Türkiye’de Trafik Kazaları Gerçeği 1-2Osman Öztürk
4-Kırmızı Işıkta Son Tango, Cengiz Hortoğlu
5-Ulaştırmanın Sefaletinden "Canavar" RetoriğinePervin Erbil
6-Modernizm, Otomobil Kültürü ve Reklam, Serpil Aygün Cengiz
7-Ve İnsan Otomobili Yarattı, İlya Ehrenburg

8-Yürümeye ÖvgüDavid le Breton
9-Enerji ve Eşitlik, Ivan Illich
10-Hayatımız Trafik ('Trafik Canavarı' Neyi Gizler?)İbrahim Akyürek
11-Yavaşlık Milan Kundera
12-Oto-mobil: Bir Röntgen Denemesi (Cogito dergi-Sayı 24)
13-Otomobil Virüsü, Hermann Knıflacher
         

 

 

  Seçmen kimliği yapıştı üzerimize, şekli değişiyor, tavrımız değişiyor ama
22 senedir en çok ‘seçmen’iz. Seçmen kimliği imajını öyle büyüttüler ki seneler içinde, yurttaş kimliğinden iki beden büyük hale geldi. Seçmen sandığa gidecek, seçmen hangi adaya ne tepki verecek, seçmenle anket, seçmenle röportaj, seçmen partisine küsecek mi, seçmen lideri mi dinleyecek irade mi gösterecek, seçmen hem oy kullanacak hem oyunu koruyacak, seçmen aşağı, seçmen yukarı. Arka arkaya söylendiğinde nasıl ki insan bir kelimeye yabancılaşıyorsa öyle yabancılaştığımı hissediyorum bu kimliğe.

İnsanız be her şeyden önce.

Ayşen Şahin   Evrensel 

  

 

Antalya


Antalya'da öğrenci ve işçi servis minibüsleri çarpıştı: 9 yaralı 

Kaza, saat 07.00 sıralarında Yukarıkocayatak Mahallesi Küme Evleri mevkisinde meydana geldi. Ortaokul ve lise öğrencilerinin taşındığı İ.Y. idaresindeki 07 C 82165 plakalı minibüs ile Suriye uyruklu Mahmut Y. idaresindeki 50 MA 1645 plakalı işçi taşıyan minibüs çarpıştı. Kazada öğrenci servisindeki 12 öğrenciden Ramazan K., Nihal Nur Ü., Ümmü B., Alperen K., Fatma A., Bahriye T., Fatmanur G., Zeynep G. ile diğer aracın sürücüsü Mahmut Y. yaralandı.

 Kaza haberini alıp Serik Devlet Hastanesi'ne gelen veliler, aynı hastaneye getirilen minibüs şoförü Mahmut Y.’ye tepki gösterdi.

 

Adaletin iflası: Toplumsal bir hikaye

Son olarak, bu olayın sosyolojik boyutu oldukça düşündürücüdür. Bülent Cihantimur’un emniyetteki ifadesinden sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakılması ve ardından gazetecilere aracını sürmesi, toplumdaki güç dengelerini ve ayrıcalıkların nasıl işlediğini açıkça göstermektedir. Adaletin, güçlülerin lehine nasıl çarpıtılabileceğini ve maddi imkanların adalet önünde nasıl bir avantaj sağladığını gösteren bu olay, toplumumuzun çarpık yapısını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Burada bir başka sorun babanın mantık hatalarıyla dolu çelişkili ifadelerini medyanın sorgulamadan olduğu gibi vermesinde. Bundan daha vahimi sosyal medyanın da “Siz olsanız çocuğunuzu adaletten kaçırır mıydınız?” gibi suçu meşrulaştıran, ahlaksız bir soruyu tartışmaya açma cüretini göstermiş olmasında.

★ ★ ★

Sonuç olarak, Eylem Tok ve ailesinin yaşattığı trajedi, sadece bir trafik kazası değil, adaletin, insanlığın ve aile yapısının çöküşünün bir simgesidir. Bu olay, sadece bireysel bir facia değil, toplumsal bir hikayedir. Bu hikayeden çıkarılacak dersler, sadece suçluların cezalandırılması değil, aynı zamanda adalet sisteminin ve toplumun daha adil, daha vicdanlı ve daha insancıl bir şekilde yeniden yapılandırılması gerektiğidir. Aksi halde, benzer trajedilerin tekrarlanması kaçınılmazdır ve adalet, gerçek anlamını yitirecektir.
 
 Belma Akçura   Milliyet

ABD

 

 

İklim aktivistleri SUV'leri hedef aldı

İklim aktivistleri New York'ta, toplu taşımanın doğaya yararına dikkat çekmek amacıyla 40'tan fazla SUV'nin lastiklerini söndürdü.

Kendilerine Lastik Söndürücü diyen iklim aktivisti grup, internet sitelerinde olayla ilgili "Hükümetler ve politikacılar bizi bu devasa araçlardan koruyamadıkları için bu eylemi yapıyoruz. SUV'leri sürenler dışındaki herkes SUV'lerden nefret ediyor" açıklamasında bulundu.

Lastik Söndürücüler, Twitter'da, "Kentsel alanlarda SUV'lerin yasaklanmasını, ücretsiz ve kapsamlı toplu taşımaya büyük yatırım yapılmasını istiyoruz. Politikacılar bu isteğimizi gerçeğe dönüştürene kadar Lastik Söndürücüler eylemi devam edecek" dedi.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından yayınlanan bir rapora göre SUV araçlar, geçtiğimiz on yıldaki karbondioksit emisyonunun yükselmesindeki en büyük ikinci sebep.

Sergi

     
"Bir de bakmışsın, sen de çamura 
bulanmış o lüks arabanın içindesin"

   

Bartın'da çarpışan 2 işçi servisi devrildi, 1 ölü 27 yaralı

Kaza, 07:30’da Bartın-Karabük yolu Kurtköy mevkiinde meydana geldi. Bartın’dan organize sanayi bölgesine aynı istikamette giden Necmi Gökalp (67) yönetimindeki 74 M 0203 plakalı minübüs ile Erol A. (50) yönetimindeki 74 M 0469 plakalı işçi servisiyle çarpıştı. Kazayı görenlerin haber vermesi üzerine olay yerine çok sayıda sağlık ekibi ve itfaiye ekibi sevk edildi. Kazada, her iki minibüste bulunan ikisi ağır 27 kişi Bartın Devlet Hastanesine kaldırılırken, sürücü Necmi Gökalp minibüste sıkışarak hayatını kaybetti.

 

                                            


ÇARESİZLİĞİN RUHU 

İbrahim Akyürek


İlk defa seçim afişlerinden bu kadar huylandım, komik bulmaya başladım. 
Afişlerin nereye asılacağını denetleyemeyen aday adamların kendilerini bile yönetmekten aciz olacağını, daha yeni bakımı yapılmış tarihi eserleri gözü kara afişletmekten çekinmediklerini gözleyince anladım. 
Bu adamların ve bu adamlara oy verenlerin çıkar ilişkileri içinde olduklarını, bu danışıklı birbirini kullanma zincirinin ortak bir anlamı olduğunu sezdim: “Çaresizliğin ruhu” 
Çaresizlerin ruhu; tarihi çeşmelerin, surların, evlerin değerini; bunların hepsini barındıran memleketi, yeryüzünü hesaba katmaz. Çaresiz kendine düşkündür, dıştan sağlam görünen ancak iç duvarları yıkık dökük terkedilmiş binalar gibidir.

 
Partili çaresiz nefer, Aziz Nesin’in bir taşlamasındaki  “Bir üsttekine kuzu, bir alttakine canavar kesilen yurttaştır. İl ve ilçedeki çaresizin izini sürerseniz çeketini iliklediği, saygılarını sunduğu Ankara’daki bir partili efendisine kolaylıkla ulaşabilirsiniz. 
Ankara’daki büyük çaresizi izlersiniz uluslararası saldırganlığın merkezlerinde; TÜSİAD, IMF, Dünya Bankası ve silahlı örgütleri NATO’da, Beyaz Saray’ın açık-gizli bölmelerinde ezilip büzülerek memleketi  pazarlarken bulabilirsiniz. 
Sokağını asfaltlatmak, içerden adam çıkarmak, çocuğunu işe koymak, üniversite yurdunda ya da hastanede bir yatak kapmak gibi karşılık bekleyen, üretilmiş düzen sorunlarıyla cebelleşen çaresiz seçmen, kendisi gibilerle dayanışmak yerine merkezdeki adamların oy deposunun malzemesidir. 
Örneğin; seçmenin birim değeri on olan çıkar oyu, ilişkiler sonucu katlanarak bürokrasinin ve piyasanın zirvelerinde  yüzbinler değerine tırmanır. 
Kaygılı seçmen; oyunun değerinin ulusal ve uluslararası politikalarda nelere yol açtığını, hangi petrol-çıkar hattı uğruna çocuğunun piyasaya, savaşa sürüleceğini hesaplamaz. 
Çaresiz; çaresizliğinin nedenleriyle yüzleşmemek için bayrak-millet-din ezberinin sakinleştirici gücüne sığınır. Aslında memleket sevgisi “artistiktir”, üstelik kullanılmaya da açıktır. 
Şaşkınlıkla gözlediklerimiz, Ezilenlerin Pedagojisi (Paulo Freire) kitabındaki “Egemenlik altındaki bilinç, bölünmüştür, kaypaktır, korku ve güvensizlik doludur cümlesine tam uyar.


Afişlerdeki adamların el-kol-yüz ifadeleri, kaygılı durumlara karşı bir savunma yöntemini yansıtan büyüklenmeci- şişinmeci ifadelerle çarpılmıştır. Sakin bakılmadıkça normalmiş gibi gelen bu ifadelerin oy toplamada (alıcılarda) etkisi var mıdır? Bu ikircikli kişilik işaretleri (yalama musluk örneği) dokunanı tedirgin eden davranış ve düşünce yarılmalarının ipuçlarıdır. Bu durumları ile bir otobüsü bile yolcularını azarlamadan sürmeleri kuşkulu adamların memleket işlerini üstlenmeleri nasıl engellenebilir? 
Parti binalarının düşünce-dayanışma üretilen yerler olması yerine -çoğu erkek- kaygılı çaresizlerin sosyal ilişkiler bürolarına dönüşmesi, saldırganlıklarına hazır cemaat bulma, güvenlik ihtiyacını giderme mekanları olması; partilerde idealist, özgüvenli, kişisel-toplumsal yarar ve kaygılarını ortak paydada imeceyle çözmek isteyen kadın-erkek ve gençlerin nefes almasına izin vermez.

 Bu yazı 28 Mart 2004 Yerel Seçimleri sonrasında yazılmıştır. 
"Artistik Hareketler" Başlıklı Fotoğraf Sergisi'nin Sunum Metnidir. 

                 

İstanbul

 

Taksiye alternatif olacak! Paylaşımlı Yolculuk için yüz binlerce imza İBB'ye teslim edildi

Paylaşımlı Yolculuk Yönetmeliği için ilk adım atıldı. İstanbul'un taksi sorununa çözüm olarak sunulan alternatif hizmet için yüz binlerce İstanbullu imza verdi. Martı Kurucusu Oğuz Alper Öktem toplanan imzaları el arabaları ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne teslim etti. Hizmet uygulamaya geçerce hem istihdam artacak hem de ekonomik yolculuk imkanı doğacak.

                  

 


Adana'da tarım işçilerini taşıyan midibüs devrildi: 15 yaralı

DHA'nın haberine göre; Yüreğir ilçesinde sabah 05:30 sıralarında meydana gelen trafik kazasında, tarım işçilerini taşıyan midibüs pazar tezgahına çarpmamak için ani manevra yaptıktan sonra kontrolden çıkarak devrildi.

Kaza sonucu midibüs sürücüsü ve araçta bulunan 14 tarım işçisi yaralandı. Bölgeye sağlık ve kurtarma ekiplerinin 
Geçen ay 27 işçi trafik ve servis kazası nedeniyle yaşamını yitirdi

İSİG Meclisi, tarafından yayımlanan 2023 Yılı İş Cinayetleri Raporu'na göre, en fazla iş cinayeti trafik ve servis kazası nedeniyle yaşandı. 2023 yılında trafik ve servis kazası nedeniyle 444 işçi yaşamını yitirdi.

İSİG Meclisi tarafından açıklanan 2024 yılının Ocak ayına ilişkin rapora göre ise geçtiğimiz ay ezilme ve göçük nedeniyle yaşanan iş cinayetlerinden sonra, en fazla iş cinayeti trafik ve servis kazası nedeniyle meydana geldi. Geçtiğimiz ay, 27 işçi, trafik ve servis kazası nedeniyle yaşamını yitirdi.

                               


Mahkeme heyeti, Mısra Öz'ün kitabını iade etti

"Geçen hafta mahkeme heyetine, 9 yaşındaki bir çocuğun, 9 yıllık umut ve yaşam hikayesini, ihmaller sonucunda nasıl bu hayattan koparıldığını ve bir türlü sağlanamayan adaletlerini anlattığım kitabımı göndermiştim.

"Bugün, gönderdiğim kitaplar geri iade olarak geldi. Oysa 'Adalet Rayların Altında Kalmasın' diye biten kitapta, tarihe geçmiş ihmaller, dava sürecindeki haksızlıklar ve her şeye rağmen umutla talep ettiğimiz adalet vardı. Onlar bizi hiç anlayarak dinlemedi"

                                  


 

Bir Perde, Bir Cihaz, Bolca Heves
“Doğuştan kör” tabelasının arka yüzüne şunları yazmış yoldan geçmiş biri: “Bahar geliyor, ama ben göremeyeceğim”. Kör dilencinin geliri artmış.  Özdemir İnce, Şiir ve Gerçeklik
“İki Kalas, Bir Heves” söylemi çoğunlukla tiyatrocuların alanına girer. Amatör heyecan varsa iki kalasın sığacağı her mekan tiyatro alanıdır yani.

Bir okula girdiğim zaman koridorları sergi galerisine, sendika ve dernek binalarına uğradığımda salonlarını, odalarını kafamda gösteri yerine dönüştürürüm. Hevesi ateşleyen fikir, amaç varsa dar-geniş her yeri kültür alanı olarak görürüm.

Fikir dedimse çok ağır değil hafif cinsinden. Kısaca, iyilerin duygu ve manevi ihtiyaçlarının karşılanmasını kötülere bırakmama çabası diyebilirsiniz. Örneğin, her yeri kaplayan reklamların hammaddesi duygu. Örneğin, kötülerin kötülüklerini duygular üzerinden aklayıp pazarlamak için kullandığı sanatsal faaliyetler. Ya da sanatçı ve örgütleri ile kurdukları paydaşlık, sponsorluk ilişkileri… Son büyük deprem sonrası görünürlükleri zirve yapan markalı şirketlerle bağlantılı cemiyet hayatının bıktırıcı “sanat iyileştirir” operasyonları.

Operasyon sözcüğünü boşuna kullanmadım. Örgütlü kötüler “duygu avcısı, tasarımcısı” olarak dosyalarını hazırlar, kurbanlarına “duygu atışları” yapar. Bu iş için iyileri; duygu yoğun insanları yani bizim şairleri, bizim yazarları, bizim gazetecileri, bizim yönetmenleri şehvetle kadrolarının içine alırlar.

Madem böyle, avcıların hedefi olan sen, ben, biz kendi duygu alanımıza bir orman gibi sahip çıkmalıyız. Bu nedenle her parti, dernek, sendika, köy konağı, okul, fabrika, muhtarlık, sözümüzün geçtiği her mekanın bir parçası sanat yani duygu, kültür savaşları alanıdır.
 
Sinema; kestirmeden giden, tüm sanatları içine alan, yorgun bedenlere az zamanda bilgi aktaran bir sanat dalı. Bir duvar, bir cihaz, dört sandalye ile sendikanızın, derneğinizin odası eğitim/kültür odası oldu bile. Tiyatro için sahne bile istemez, fazladan bir masa lambası olursa iyi olur.  
Ancak, heveslerimizin önünde yıllanmış içimizden bir engel var: Sosyal ya da politik dedikoduculuk. Dernekçilerin, particilerin ortamı geveze erkek öğrencilerin kantindeki masaları gibidir. Bir de dışımızdan gelen yıllanmamış bir başka engel var. Bir düşünürün gerçek ilişkilerin yerine konan protez olarak tanımladığı "sosyal medya". Yıllar önce, daha masum zamanlarda Şair Kemal Özer; "Sanki televizyondan uzanan bir el çocuğumu benden alıyor" demişti.
Yine de umutsuzluk gevezeliği yapmaya hakkımız yok. Yerelden yerel ötesine uzanan, insanı ayık tutan sonsuz kültür savaşlarının fedaisi olmak en faydalısı. Karşımızda dizilerden reklamlara, futboldan dijital oyunlara uzanan uyuşturucu ağı var. Bunları arkalayan; hem kullanıcı hem satıcı pozisyonunda olan dini imanı bayrağı kasası iç içe geçmiş sınır tanımayan kalifiye elemanlar, torbacılar  var. 
 İbrahim Akyürek , Şubat 2024   

2014                         

İlk Baskı 2007

Mart 2023: 6. Baskı

 Daha fazla gecikmeden... 
Mart 2023'de altıncı baskısı yapılmış
  

2009 / Kitap

24-31 Ocak 2024 
31.Adalet ve Demokrasi Haftası
      
Kitap:

"Benim Babam Bir Kahramandı"

 

Kadıköy

  

Emek ve meslek örgütleri ‘sansüre hayır’ dedi: Korku iklimi yaratılmaya çalışılıyor

Dizi ve filmlere gelen cezalar ve sansürler tepkilere yol açarken sinema, televizyon, tiyatro ve reklam sektöründe faaliyet gösteren emek ve meslek örgütleri ‘sansüre hayır’ sloganıyla Kadıköy’de Süreyya Operası önünde eylem düzenledi.

Emekçiler, ilk defa sansürle karşılaşmadıklarını ancak bunun normalleştirilmemesi gerektiğinin altını çizdi.

 

Rusya


Ünlü Rus şair Lev Rubinstein hayatını kaybetti

Reuters'ın aktardığına göre, Moskova'da 8 Ocak'ta araba çarpan Rubinstein, bu kazanın ardından komaya girmişti. Rubinstein, kazada aldığı yaralar sonucu hayatını kaybetti.

Rusya'nın başkenti Moskova'da 19 Şubat 1947 tarihinde dünyaya gelen Lev Rubinstein, Moskova Devlet Üniversitesi'nde filoloji eğitimi aldı. Mezun olduktan sonra ilk olarak kütüphane görelisi olarak çalışan Rubinstein'ın edebi kariyeri 1960'lı yıllarda başladı. Moskova kavramsal sanat ekolünün kurucusu ve önde gelen isimlerinden biri olarak bilinen Rubinstein, son dönemde özellikle Kremlin'in LGBTİ+'lara yönelik baskısına ve 2014 yılından bu yana Ukrayna'ya yönelik askeri eylemlerine karşı çıkıyordu.

 'Yeni Türkiye'nin katil otobanı

"ULAŞIM DEĞİL EMLAK PROJESİ"

Kuzey Ormanları Savunması (KOS) sözcülerinden Alper Turaç, Kuzey Marmara Otoyolunun bir ulaştırma projesi değil bir emlak geliştirme projesi olduğuna dikkat çekti. Çatalca’dan Sakarya’ya kadar doğal ve kırsal alanları inşaat rantına açmak amacıyla Kuzey Ormanlarının on milyonlarca ağacına kıyıldığını hatırlatan Turaç “Bölge hava koşulları bakımından kuzey rüzgarları ve sert hava koşullarının etkisi altında. Bu su ve temiz hava gibi ekosistem açısından çok önemli bir avantajken Kuzey Marmara Otoyolu buna büyük bir tehdit oluşturdu. Otoyolun geçirildiği alanlarda kış mevsiminde sıklıkla; kuvvetli rüzgar, don, yoğun kar ve sis gibi doğal hava durumları ile karşılaşılmaktadır” ifadelerini kullanarak her yoğun kar yağışında KMO’nun kapandığını söyledi. 
"BEN YAPTIM OLDU ANLAYIŞIYLA OLMAZ"

                        

Dikkat: Metro Turizm

Cinayete azmettirmekten müebbet hapis cezası alan ve firari olan Galip Öztürk’ün adı hâlâ birçok okulda yer alıyor. Hatta yurt, sevgi evi ve üniversitenin kültür merkezinde dahi Galip Öztürk’ün adı var.

  Öztürk ayrıca, Metro Turizm’in de bağlı olduğu Metro Holding’in de sahibiydi. Ayrıca FETÖ soruşturması kapsamında devlet tarafından kapatılan Canik Başarı Üniversitesi’nin eğitim fakültesine de yine Galip Öztürk’ün adı verilmişti.


Zonguldak



 



 
Türkiye’ye darbeyle, Irak’a işgalle, İngiltere’ye yasayla girdiler!
İbrahim Akyürek
"Piyasanın gizli eli, asla gizli bir yumruk olmadan çalışmayacak: McDonald's, ABD Hava Kuvvetleri'nin F-15'ini yapan McDonnell Douglas olmadan büyüyemez.Thomas L. Friedman, New York Times yazarı
12 Eylül darbe tarihi yaklaşınca mağdurluk rakamları (gözaltına alınanlar, toplanan kitaplar, kapatılan dernekler, sendikalar), işkence görenlerin öyküleri ortalığa saçılır. Darbe öncesi günde kaç kişinin öldüğü, sağ ve solun birbirine girdiği anımsatılır. Ülkücülerin de eziyet gördüğü araya sıkıştırılır. Darbe öncesi sıkıyönetim günlerinde önlenemeyen terörün nasıl aniden durduğu şaşkınlıkla sorgulanır. Fethullah örgütlenmesinin darbe günlerinde hızlandığının altı çizilir.
Ancak, darbecilerin birlikte çalıştığı büyük patron sivil Özal’ın ne işe yaradığı deşilmez, darbeye birlikte korumaya, uygulamaya alınan 24 Ocak ekonomi kararları önemsenmez. Bu nedenle sendikalar, insan hakları hareketleri, solu, sosyalisti 24 Ocak günlerini boş, hem de bomboş geçerler.
Boş geçmenin benzeri Irak’ın işgalini anlamada da geçerli olur. Mezhepler, etnik haritalar, çatışmalar, ABD askerlerinin eziyetleri, İŞİD’in terörü yazılır, konuşulur. İŞİD’i ABD’nin kurdurduğu bile keşfedilir. İşgalin ekonomik gerekçesi sadece ve sadece petrol ile sınırlı kalır. 
Petrolün ötesini merak ede ede geçte olsa Irak işgalinin Özal’ı, Çiller’i, (Kemal) Derviş’i olan Paul Bremer’i buldum. 24 ocak kararlarında neler emredilmişse, darbeden sonra ülkemizde "serbest piyasa", özelleştirme, taşeronlaştırma adına neler yapılmışsa, millet neler yaşayıp da anlamışsa (ya da anlamamışsa) Bremer o işleri üstlenmiş.
***
Bol mezhepli etnik haritalar, İŞİD ve ABD şiddeti Irak için kaygı duyan insanların düşüncelerini karıştırmakla kalmadı. Özellikle pazar yerleri, cenazeler, ibadet yerleri, düğünler, tarihsel miraslar, medya binaları gibi kamusal alanlarda patlatıldı bombalar. Böylece, kargaşadan uzak durma, yesinler birbirlerini çizgisine getirildik topluca. Benzer durum yakın tarihte Balkanlar’da yaşandı. Renkli devrim olarak etiketlenen meydan hareketleriyle Gürcistan’da, Ukrayna’da yaşandı.
Oralara bakılıp Emperyalizm küçük devletler istiyor, aman bölünmeyelim endişesi ile birlik beraberlik istendi. Ancak, gelir dilimi açısından milletin beşe bölündüğünü itiraf eden devlet istatistik kurumunun rakamları ilericilerin, solcuların dillerine, muhalif yayınların manşetlerine, insan hakları derneklerinin raporlarına bile düşmedi. Hakların ihlalleri dizisi içinde yoksulluk acısı, sömüren-sömürülen, ezen-ezilen, patron-işçi kapışması bir türlü yer almadı.
İnsanın başına gelenlerin, hiç konuşulup yazılmayan yerlerden geldiği tezi doğruysa konumuz en basit haliyle ekonomidir. Ancak, tezimiz memleket gibi genel durumlara gelince boşa düşer. Sizin emeğinizle biriktirip bir köşeye koyduğunuz paraya, mala-mülke el koymak için şiddet uygulayacak birisini kiralasam… gördüğünüz şiddet sonrası şaşkınlık geçirir, sonrasında kendinizi toparlar,  kiralanandan ötesine kiralayanın (gizli el) peşine düşersiniz.
Kafamın rahat etmediği yer tam da burası. Sıra memlekete, dünya işlerine, kamusal ilişkilere, yüzde yirmilik beş dilimli gelir dağılım bölücülüğüne gelince kiralayanlar nasıl görünmez oluyor, gündeme, manşete düşmüyor?
Şimdilerde Fransa'da, kırk yıllık sosyal demokrat hareketin ortadan silindiği İsveç'de (Cumhuriyet sayfalarında Osman İkiz'in İsveç Mektupları'nı karıştırın) sosyal hayat ve dayanışma; yasa, yürütme, yargı, medya, seçimler, göçmen düşmanlığı, ırkçılık zemininde parçalanıyor.
İngiltere eksik kalmasın…
 
"1970 yılında Muhafazakar Parti iktidara geldiğinde, Thatcher Eğitim Sekreteri görevine getirilmişti. İlk icraatlarından biri 7-11 yaş aralığındaki ilkokul çocuklarına devlet tarafından verilen bedelsiz süt yardımını kesmek olmuştu. Ayrıca, lakabı "Demir Lady" değil "Iron Maiden" dir. Yani "Demir Bakire"dir. "Demir Bakire", katolik engizisyon tarafından kullanılan bir işkence aracıdır. Bu alet, aşağı yukarı insan şeklinde yapılmış, kapaklı ve içe doğru demir çivilerle dolu bir tabuttur." (Odatv)

Ülkelerin birinde sisin farkına varılmasının fotoğrafın icadı sonrası olduğu yazılır. Atanmış ABD memuru Bremer yeni Irak Anayasasını, mezheple karışık etnik kışkırtmanın özelleştirmeyle olan dayanışması ile kaleme aldırdı. Bugünlerde hazırlıkları yapıldığı yazılan Suriye Anayasasını bombaların, bol renkli haritaların ötesinde merak etmek, piyasanın gizli elini yakalamak için icat çıkarmaya gerek var mı? 

Ocak 2020 

 

 TEMİZ ELLER  Hakan Gürsoytrak 
       
...24 ocak kararlarının eksik yönlerinin 12 Eylül iktidarı tarafından tamamlanması beklenmektedir. Yani KİT’ler ıslah edilmeli, vergi reformu yapılmalı, endüstriyel ilişkiler sosyal adalet ve barış ilişkileri ışığında düzenlemelidir. Ekonomi liberalleştirilmeli, yabancı sermayeye kolaylıklar tanınmalı, devletçilik ancak zaruri hallerde başvurulacak bir uygulama olmalıdır. Ekonomi yeniden yapısallaştırılırken, dünya ekonomisi ile kaynaşmaya geçilmelidir. Çağdışı kambiyo himayeleri bırakılmalı, adım adım Türk lirası konvertibiliteye itilmelidir. Bütçenin açık finansmanından vazgeçilmeli, para basımına siyasi müdahalelerden vazgeçilmelidir. Gereksiz istihdamla devlet kadroları şişirtileceğine işsizlik sigortası ile gerçekçi bir sosyal güvenlik sistemine gidilmelidir. Tutarlı ve kanımızca ülke için yararlı olan budur.” 
Milliyet Gazetesi Başyazısı
18 Kasım 1980 (Darbeden iki ay sonra)